Kırmızı Pazartesi - Kitap İncelemesi
Yazar: Gabriel Garcia Marquez
Editör: Cem Alpan
İspanyolca Aslından Çeviren: İnci Kut
Sayfa Sayısı: 107
Yayın: Can Yayınları
ÖZET
Bayardo San Roman kasabaya henüz gelmiş, yerli halk tarafından gizemli görülen ve gizemi çözülemeyen; çeşitli tanımlamalara maruz kalan, hemen hemen her konu hakkında hatırı sayılır bilgiye sahip garip bir adamdır. Kısa süre içerisinde kasaba kasaba gezerek evlenecek eş aradığını itiraf eder.
Bir gün otururken yanından geçen Angela Vicario gözüne çarpar. Evleneceği kadın olarak onu seçer. Ardından gösterdiği çabalar ikisinin evliliği için tüm şartların oluşmasını sağlar ve evlenirler. Lakin düğün gecesi Bayardo San Roman, Angela'yı evine geri gönderir. Sebebi ise Angela Vicario'nun bakire olmamasıdır.
Angela bekaretini Santiago Nasar ile sevişerek kaybetmiştir. Bunun üzerine ikiz kardeşleri Pedro ve Pablo Vicario, Santiago Nasar'ı öldürmek için yola koyulurlar. İkiz kardeşler, bekledikleri zaman içerisinde herkese işleyecekleri cinayeti söylerler. Sözleri işiten insanların birçoğu aldırış etmeyip Pablo ve Pedro'nun cinayet işleyeceği düşüncesine güler geçerler. Geri kalanların yarısı Santiago Nasar'ın ölmeyi hak ettiğini düşündüğünden, diğer yarısıysa üstüne vazife olmadığından ötürü öğrendiklerini kurbana iletmezler. Sonunda cinayet tüm kasabanın gözü önünde işlenir.
Santiago Nasar: Cinayetin kurbanı. İkiz Vicario kardeşler tarafından Angela'nın bekaretini bozduğu için öldürülür. Kasaba halkının geneli aksine Arap'tır.
Bayardo San Roman: Kendine eş bulmak için kasaba kasaba gezen, hemen hemen her konuda bilgiye sahip, kendini yetiştirmiş bir adamdır. Angela'yı düğün gecesi bakire olmaması sebebiyle ailesinin evine geri gönderir.
Angela Vicario: Santiago Nasar ile sevişerek bekaretini kaybeden genç kızdır. Evliliği gerçekleşmediği için olayı itiraf eder ve cinayetin kapısını aralar.
Pablo ve Pedro Vicario: Kardeşleri Angela'ya tecavüz ettiği gerekçesiyle Santiago Nasar'ı namus davası için öldüren ikiz kardeşler.
DEĞERLENDİRME
İşleneceğini herkesin bildiği fakat kimsenin aksi olması için çaba göstermediği cinayetin öyküsü. Cinayetin herkes tarafından işleneceğinin bilindiğini kitabın henüz ilk cümlelerinde öğreniyoruz. Polisiye, macera romanlarında genelde olay örgüsü kurallı şekilde ilerler ve düğüm romanın sonunda çözülür. Fakat Gabriel Marquez'in bu romanında sonucu önceden biliyoruz. Yine de okurken sürekli merak içerisindeydim. Başlarda cinayet sebebinin farklı çıkabileceğini düşündüm bazen de katillerin değişeceğini. Öyle olmadı.
Aslında anlatılan hikaye birkaç saatlik süre içerisinde yaşanıyor. Lakin Marquez, yatay ve dikey hareketlerle geçişler yaparak bizi farklı anlara götürüyor. Röportaj tekniğiyle yazdığı için anlatıcı sürekli değişebiliyor. Yüzeysel olarak baktığımda her şey net. Failler de kurban da belli. Katillerin sebepleri ortada. Ancak okuyup üzerine düşündükçe fikirlerim değişiyor. Olayı inceleyen hukukçuların da anlamlandıramadığı şeyler var. Angela'nın sözlerindeki gizem ve Santiago Nasar'ın ölmeden önce eşinden yaptıklarından ötürü peşinde katillerin olduğunu öğrenince şaşkınlığının öldürülmek istenmesinden değil yaptığı söylenen tecavüzden ötürü oluşması kuşkulandırıcı. Yoksa Santiago Nasar böyle bir şey yapmadı mı? Ya da olan bir tecavüz değil karşılıklı rıza sonucu gerçekleşen bir sevişme miydi? Tüm bu soruların cevabı aslında Angela'da saklı. Oysa olayın ardından yıllar geçtikten sonra bile yazarla diyaloğunda her şeyi kılçıksız anlatırken her şeyin sebebi olan Santiago Nasar'la yaşadığı sorulduğundaysa başını öne eğip tatminsiz cevapla yetiniyor. Keza hakim tecavüzün nerede veya nasıl gerçekleştiği, Santiago Nasar'ın nasıl biri olduğu sorularına da Angela'dan net bir cevap alamıyor.
Yıllar sonra Angela Vicario ve Bayardo San Roman yaşlılıklarında yarım kalan aşklarını yaşamak üzere yeniden buluşuyorlar. Geç kalmış, hasretle filizlenmiş kavuşma. Lüzum var mıydı buna? Yaşanan töre cinayeti birçok insanın hayatında kalıcı izler belki de hasarlar bıraktı. Hele ki Santiago Nasar suçsuzsa ne olacak? Bunun hesabını kim verecek? Suçluysa bile -ki suç nedir onu düşünmeli- yargısız infazla böylesine katletmek doğru mudur?
Asıl korkunç olan Santiago Nasar'ın tüm kasabanın önünde vahşice katledilmesi değildir. Asıl korkuncu ondan başka herkesin cinayeti bilmesi ve sessiz kalmasıdır. Üstelik hepsi tanık olmak için sabahın erken saatlerinde sokağa dökülüyor. Eminim olayın ardından mutlaka suçluluk hissedenler olmuştur. Veya Santiago Nasar hayattayken düşünmeye tenezzül etmeyip yıllar sonra soru işaretlerine yanıt arayanlar. Neticesinde cinayetin failleri sadece Santiago'yu bıçak darbeleriyle paramparça edenler değil, bunun olacağını bilmesine rağmen sessizliğini koruyan herkestir. Cevapların tatminsizliği sebebi kafamda oluşan şüphelerle sorgu yargıcının hazırladığı raporun 416. sayfasında yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum. "Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım."
Yorumlar
Yorum Gönder